Aynı ortak felsefi paradigmanın ürünü olan kapitalizm, ulus-devlet ve liberal demokrasi gerek teorik yaklaşımlarda gerekse pratikte hep iç içe olmuştur. Bir özdeşleşme ve örtüşme olarak da nitelendirebileceğimiz bu iç içelik pozisyonu özellikle, yaşanılan sürekli değişme ve gelişme anlamını içeren küreselleşme sürecinde iyice belirginleşmiş ve ortak çıktılar (out-puts) üretme anlamında sonuçlar doğurmuştur ve doğurmaktadır.
Kapitalizmin bunalımları anlamında ortaya çıkan sorunlar, ulus-devletin ekonomik ve siyasal işlevlerini zayıflatmış, ortaya çıkan globalleşme-yerelleşme ve bölgeselleşme ve gibi gelişmeler son tahlilde, temelinde temsil kavramının yattığı sanayi toplumunun siyasal dünya görüşünü oluşturan liberal demokraside önemli değişim ve dönüşümlere neden olmuştur ve olmaya devam etmektedir.
Temsili demokrasi de diyebileceğimiz liberal demokrasi bugün, ulus-devletin işlevlerindeki değişmelere ve iktidar alanının daralmasına paralel olarak, yerellik, katılım ve çoğulculuk gibi yeni oluşum ve yapılanmalarla birlikte işlev ve nitelik değiştirmektedir.